you're almost there.




💌 b.i - numb

💌 be'o - LOVE me








hayat bir tragedyadır. aforizmalarla ilmek ilmek döşenmiş olup bunların altına gizlediği birkaç mayınla da tek düzeliğinize birkaç patırtı katan cinsten bir devinimdir. gümbürtüsü bol, işvesi ve cilvesi ekmek banılası cinsten bereketli bir serüvendir. hayat, siz neyseniz odur. tıpkı nietzschenin dediği gibi: "uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da sana bakar."


hayat ucuz folyolarla kaplanmış, görüntünüzü size abidik gubidik, eğri büğrü dalgalanmalarla sunan, bir milyonculardaki çin malı bir aynadır. aynadaki mutsuzluktan oluşan çatlakları eştikçe yansımanız da o kadar parçalanır, siz olmaktan çıkar. ne kadar eşerseniz o kadar parçalarınızdan uzaklaşır, has benliğinizin düzenini bozarsınız. çünkü insan tâbidir. insanın özünün aksine her beşeri dokunuş bizleri yapaylığa iter. insan insanın kurduyken içinde bulunduğumuz dünyaysa bizzat şekil değiştirmiş şeytanların balık avladığı bir göletten ibarettir.


tüm bunları çok sonra fark ettim. yaşım kemale ermedi. yolum da, boyum da bir arpa boyu etmedi. pek çok kişinin kendi için olan kabullenişinin aksine ben kendi kendimin kurduyum. çevremdekilerin aksine kendimin düşmanıyım. bu yüzden dudak kenarlarım sarkık. ileride de botoxa ihtiyaç duymaktan korkuyorum. aidiyetim yok. günümün beş(5) saatini harcadığım yatağıma dair bir aidiyetim yok. bu yüzden çok beden denedim. pek çok bilincin yatağında debelendim. hiçbiri uymadı. başaramadım. ama en azından hangi yöne gitmemem gerektiğini öğrendim.


mutsuz tabiatlı olduğumu kabul etmiyorum. aksine çok gülerim. fena da şaka yapmam. ben kendimle başbaşayken arkamdan koşan bostan korkulukları yüzünden peşinden koştuğum kargalara yetişemiyorum. vaktim daralıyor. üstüm başım toz toprak, dizlerim yara bere. zihnimse bitik. ruhumda birkaç arbede var. bu kaosu dindirmek adına içimdeki sosyal devletin güvenlik güçleri mevcut değil. manifestomu duyuracak da bir megafonum yok. bu yüzden de ülkemin meydanı alev alev. geleceğiyse, tıpkı şuan somut dünyada olan gibi, yanmayan bir ampüle emanet.


detaycıyım. küçük aksilikler devede kulak kalmaz benim için. devede hörgüç gibidir. geleceğe dönüş filmindeki dr.brown ile marty'nin DeLorean DMC-12 model arabasına sahip olsam ve bu arabanın kıçı kırık radyosu bozuk olsa o araba benim için mahvolmuş bir çuval incirden ibaret olur. bu takıntım kendimi zihnimin kölesi oluşumdan geliyor tıpkı lalalar'ın dediği gibi: "kölelik evvela kafada başlar."


nuh'un gemisi kadar kutsal bir amaca hizmet ediyor olmasa da kendimce içinde olduğum geminin yelkenlerini fora çekmiş gün batımına doğru ilerliyorum. karanlığın ben hedefime varmadan çökmesinden ölesiye korkuyorum. bu yüzden çektiğim kürek sayısı sayılamayacak kadar hızlıyken, bir o kadar da karakterime tezat oluşturacak şekilde gelişigüzel ve savruk. buz dağına toslamamaya çalışıyorum. fakat ufuk çizgisinin ardında da beni hangi bölüm sonu canavarının beklediğini bilmiyorum.  bu yüzden tırnaklarımı kemirerek sürdürdüğüm bekleyişimde bölüm sonu canavarının mike wazowski olmasını ümit ediyorum.


bir diğer uğraşım da bahçe duvarının ötesini görmek. sığındığım duvarların arkasını ölesiye merak ederken bütün enerjimi duvarı atlamamı sağlayacak sırığı bulmak için sarf ediyorum. bakışlarım sırf bu yüzden yeri süpürür vaziyette. göğün rengini anımsamıyorum. evhamlıyım. ellerim ayaklarım stresten buz kesecek kadar evhamlıyım. değişiyorum. her geçen gün kendimle yeniden tanışıyorum. ilerideki ben de kendiyle tekrar tanıştıktan sonra beni de anımsasın diye  bu kelimeleri sarf ediyorum. 


on dokuz değilim, yirmi de değil. bir daha da olamayacağım. bu yumruk mideme tonla darbeyi indirirken iki büklüm olmamak ve mimiklerimi kontrol altında tutmak gittikçe zorlaşıyor. nereye gitmem gerektiğini bilmiyorum. yaptığım her plan, taslağın kağıdını bir süre sonra top yapıp afiyetle yiyorum. aptal veyahut abdal gibiyim. ne çizgide olduğumun ayırdını yapabilecek yetkinlikte değilim. fenafillah evresinde olmadığımı ümit ediyorum.


en fecisiyse özlüyorum. bunun acısını anca evrendeli toz zerrelerim anlatabilirken onlarınsa sesi oldukça cılız. ben de bunu anlatamayacak kadar lâl olmuş vaziyetteyim. ilerideki benin bu acıyı buruk şekilde gülümseyerek anımsamasını ve tatlıya bağlamış olmasını umuyorum. 


mutluyum, tüm aksiliklere rağmen gelişigüzel devinimlerin eseri olarak mutluyum. yukarıda hakkında şikayet ettiğim ve etmediğim her şeye rağmen iyiyim.


tüm bunları yazarken başım oldukça bozuk, dünya dönmeye devam ediyor, sokakta gördüğü her arabaya havlayan abuzer de havlamalarından oluşan senfonisini devam ettiriyor, bahçede her gece kavga eden iki kediyse yazımı bölmemek için bugün kavga etmiyor. bu cömertlikleri için minnettar olsam da ikisinin de aşırı uyuz kediler olduğu gerçeğini göz ardı etmiyorum. 


uzun lafın kısası, sarf edilmeyen her sözün cabası olarak başımın üzerinde vızırdayan kurşunlara rağmen hergün bana başka bir sanat eseri sunan göğe ulaşma çabamı sürdüreceğim. içimdeki iktidarın, sovyet marşının monotonluğunu aratmayan türden olan manifestosunu her hücreme duyuracak ve evrende dağılmaya yüz tutmuş her atomumu can evimde bir bir geri toparlayacağım. bu gece zihnimdeki gelenekçi sağcıları içeri tepmek üzere içimin mapushanelerine kaçak katlar çıkıyorum. yolumun yolcularına da rüşvet olarak yanımda uzun atlama sırıkları hazırlıyorum.







Yorumlar

Popüler Yayınlar